Blog Arşivleri

En acıklı 5 nostaljik Türk filmi: mim^^

herkese selamlarr^^ iki adet veciz sınav haftasının tam ortasında bulunmakla beraber rüzgarlı ve hafif yağmurlu bir cumartesi günü yine karşınızdayım 🙂 günlerdir yüzüne bakamadığım bloğuma bir uğrayayım dedim ve aklıma sevgili La Fea‘nın haftalar önce bana göndermiş olduğu “en acıklı Türk filmleri” mimi geldi. şu an yazmanın tam vaktidir, kafamızı da bir güzel dağıtalım efendim 🙂

aslında ben ve benim kuşağımdakiler Türk filmlerinde ağlayabilme güzelliğinden bir parça mahrum kalmış insanlarızdır. belki de  o temiz, el değmemiş duyguları şu günkü teknolojik harikalarla dolu yaşantımızda anlamamıza imkan yoktur kim bilir.. mesela annemin hıçkırıklara boğularak izlemiş olduğu bir Türk filmi bana çok anlamsız gelebiliyor.. ama yine de gözlerimi dolduran yüreğimi burkan Türk filmleri de elbette yok değil.. bu filmlere bir göz atalım bakalım..

1) AİLE ŞEREFİ

 

 

Türk filmlerinin iki vazgeçilmezi bir filmde boy gösterir de o film sevilmez mi.. Münir Özkul ve Adile Naşit, anne ve baba deyince benim aklıma gelen iki isimdir, diğer anne babalar asla onlar kadar sevdirememişlerdir bana kendilerini.. her ne kadar bu ikilinin komedilerini daha çok sevsem de bu film kalitesiyle dramın da hakkından gelmiştir gerçekten..

 

 

filmi hala izlememiş olan varsa konusundan biraz bahsetmek gerekir.. maden suyu satarak para kazanan Rıza ve karısı Adile beş çocuğuyla kıt kanaat geçinmeye çalışmaktadırlar. çocuklardan kimi okumakta kimi çalışmaktadır.  bir de kızı evlenip kocasıyla bu aileye içgüveysi gelince ailenin sorunları daha da artar. bir gün zengin veledinin teki evin en küçük oğluna çarpar, çocuk sakat kalır üstüne üstük de ailenin kızına musallat olur. ve artık bu zengin veledi ile oğlu için her şeyi yapmaya hazır babası ailenin başına çok pis bela olacaktır.. ama ailemiz ne kadar fakir olursa olsun gururundan ve şerefinden asla ödün vermeyecektir.. her neyse iyice Türk filmi moduna girdim ben de 🙂 o çocuğun babasının bu insanlara yaptıkları insanı çileden çıkarıyor her izlediğimde.. hele ablaları çocuğunu kaybettiğinde, evleri yandığında falan dayanamayıp koyveriyorum ben artık.. bu film izlenmeye değer diyorum sadece..

2) VARYEMEZ

 

“Varyemez” için pek de nostaljik bir filmdir diyemeyiz, film 1991 yapımı ama gözlerimi dolduran beni etkileyen filmlerden olduğu için onu da yazmak istedim. bir kere başrolde Kemal Sunal var. komedi işinde kendisi zaten bir numara, ama söz konusu dram olduğunda da işinin hakkından öyle güzel geliyor ki şaşıp kalıyor insan. oyuncu olmak için doğmuş kısacası ne diyeyim..  filmin konusundan bahsedersek, Ragıp Elibol çok zengin ama bir o kadar da cimri bir iş adamıdır. ilk karısından ayrılmış, ikinci karısı ve iki çocuğuyla yaşamaktadır. oğlu üniversitede okumakta, kızı da evde koca beklemektedir. bir gün parasızlıktan istedikleri hiçbir şeyi yapamayan dört genç kaçırır Ragıp’ı. bir örgüte mensup olduklarını ve fidye isteyeceklerini söylerler. sonra bir telefon kulübesine giderler ve başlarlar Ragıp’ın yakınlarını aramaya. fakat kimse işi ciddiye almamakta, alsalar bile para konusunda kılını kıpırdatmamaktadır. en sonunda Ragıp eline telefonu alır, milleti kendi aramaya başlar ama sonuç yine de değişmez. adam tanıdığı herkesi arar askerlik arkadaşına kadar.. fakat annesi bile oralı olmaz.. ve Ragıp acı gerçeği anlar.. hiç seveni yoktur ve bugün ölse kimsenin umrunda olmayacaktır.. filmin sonunda da herkese büyük bir ders verir..

filmin ilk yarısında komedi unsurları bol olsa da alt metinde dram daha ağır basmaktadır. hele herkesten umudunu kestiğinde Ragıp’ın yaptığı o konuşma ve dört gencin de gözyaşlarına boğulması insanın tüylerini diken diken eder. ve insan filmin sonunda kendine sorar: ” peki benim başıma böyle bir şey gelse kim benim için fedakarlık yapar? yarın ölsem arkamdan kim üzülür ve en önemlisi neden üzülür?..”

3) GÜNAH BEN DE Mİ?

 

 

bu film de kaç kez rast gelirsem geleyim izleyeceğim filmlerden biri.. konusu gerçekten çok güzel, şu an bu konuda yeni bir uyarlama yapılsa eminim oldukça ilgi çeker.. evet karşımızda yine entrika ve aşk dolu harika bir Kerime Nadir romanı daha! başrollerde Türkan Şoray ve Engin Çağlar!!

hatırladığım kadarıyla konusundan bahsedeyim.. Haluk askeri liseden mezun olduktan sonra halasının kızı Nüvit ile evlenir. daha sonra Balkan Savaşı’na gidip döndüğünde karısını akrabalarından birinden kıskanarak boşar ve Anadolu’ya gider. orada uçağı düşünce esir olan bir Rus askerini serbest bırakır.. buradaki amacını tam olarak anlayamamıştım ama sorgulamıyorum tabi 🙂 daha sonra kendisi de Ruslara esir düşer ve orada tesadüfen karşısına serbest bıraktığı asker Piyer çıkar. tabi çocuk yaşar. artık Rusya kazan Haluk kepçe hayatını yaşamaya başlar. ve bir gün karşısına Rusya’ya sürgün gelmiş Ali Rıza adında bir Türk avukat ve karısı Nüvit çıkar!!! bir de çocukları olmuştur.. tabi Haluk sinirlenir falan.. neyse sonra Haluk Piyer’in babasıyla karşılaşır ki burası filmin en önemli noktasıdır çünkü bu adam Haluk’un geçmişiyle ilgili acayip bir sırrı taşımaktadır.. (anamm ne biçim anlatıyorum öylee 🙂 ) sonra Haluk pişman olur, Nüvit’ten af diler, çocuğun kendinden olduğunu öğrenir.. ama bu geçmişteki sır yüzünden film çok acayip yerlere gidiyor daha sonra anlatmayayım.. sona doğru hepten dramlaşan bu film benim için acıklı Türk filmleri kategorisinde en iyilerden biridir. en önemli kısmını anlatmadım bu arada izlemeyen varsa bir nostalji gecesi yapıp izlesin derim 🙂  müzikleri de çok güzel gerçekten.. hele filmde sık sık  çalan Rus halk şarkısı “polyushka-polye” çok etkileyici kesinlikle..

4) ZÜĞÜRT AĞA

 

işte tek kelimeyle harika bir film.. bu filmi her izlediğimde hem gülmekten hem de ağlamaktan gözümden yaş gelir.. Şener Şen bu filmde gerçekten devleşmiştir, insana söyleyecek söz dahi bırakmaz..

konusunu uzun uzun anlatmama gerek yok sanırım.. bu filmi izlemeyen kalmamıştır diye düşünüyorum.. kısaca Haraptar köyünün ağası Şener Şen’in her an eli kulağında “ben karı istiyem” diyerek gezen 80’lik babası gerdek gecesinde ölür. ağa da kuraklık ve daha birçok sebepten ötürü topraklarını satar ve iki karısı, çocuklar,ı marabaları ve yanaşmalarının kızı Kiraz’la büyük şehre göçer.

 

birçok iş kurma projesi hayal kırıklığıyla sonlanır. açtıkları Haraptar Market kısa zamanda topu atar. market sahneleri bir harika kesinlikle, ağanın peynir tarttığı sahne  insanı gülmekten öldürebilir 🙂 tabi bu arada başından türlü türlü felaketler geçiyordur ağanın öyle böyle değil.. daha sonra domates satmaya karar verirler. ağanın elinde megafon sessiz sessiz “dumatiiiss dumatiis” diye bağırması da bomba sahnelerdendir. marabaların “bağır ağam bağır” demeleriyle bağırmaya çalışsa da olmaz.. o çalışacak adam değildir ne yapsın 🙂

 

böyle bir çok komik sahnenin dışında iç burkan bir sürü şey de yaşanır filmde. örneğin ağanın marabalarına “gidin” diyerek onları azat etmesi çok dramatiktir. Şener Şen yine yapacağını yapar yani.. sonra Kiraz’ın bileziklerini satıp parayı ağaya vermesi ve ağanın ezilip büzülmesi.. ve elbette filmin sonunda ağanın çizmelerini satması ve o plastik terlikler içinde ayaklarını büzüştürerek çiğ köfte satması.. işte burada insan gözyaşlarını tutamaz gerçekten.. bir de filmin en güzel sahnesi elbette ağanın harakiri yapmaya çalıştığı sahnedir, ama büyük şehrin bıçağı buna da izin vermez ve bükülür 🙂 tabi burada ağa isyanın dibine vurur, insan da gülsün mi ağlasın mı bilemez..

züğürt ağa bir klasiktir.. izlemeyen kaldıysa yazık ediyor demektir.. benim bile tekrar izleyesim geldi.. finallerden sonra artık 🙂

 

5) SELVİ BOYLUM AL YAZMALIM

 

 

bu filmi yazmasam olmazdı şimdi.. her insanı – en taş kalplisinden en duygusalına kadar- etkilemeyi başaran harika bir film “Selvi Boylum Al Yazmalım”. kamyon şoförü İlyas ile al yazmalı Asya’nın aşkını anlatır. herkese her şeye rağmen evlenir bu ikili. Samet adında bir de çocukları olur. fakat İlyas saçma sapan bir meseleyi gururuna yediremediği için karısını aldatır ve Asya’da bunu kaldıramaz, oğlunu da alıp uzaklara gider ve Cemşit ile karşılaşır. oğluyla kendi çocuğuymuş ilgilenen ve kendisini çok seven bu adamla evlenir ve yıllar sonra yine İlyas ile karşılaşır. şimdi ne yapacaktır.. aşk mı önemlidir sadakat mi.. ve Asya kararını verir.. “sevgi emektir” diyerek Cemşit’i seçer. işte bu noktada herkes kendine sorar: “ya ben.. ben neden aşkın peşinde koşuyorum ki benim için emek vermeye hazır bunca insan varken..” kısaca bu filmde herkes kendinden bir şeyler bulabilir.. özellikle aşkta hiiç şansı olmayanlar..

benden bu kadar.. farklı tarzlarda, farklı yönlerden insanı etkileyen, gönül telimizi titreten birkaç filmi elimden geldiğince anlatmaya çalıştım.. Uzak doğu ve Hollywood sinemasına bu kadar düşkünken bazen kendi filmlerimizi çok ihmal ediyoruz. belki de çocuklarımız bu filmlerden habersiz büyüyecekler kim bilir.. böyle olmaması için elimizden geleni yapmalıyız çünkü bu güzelliklerden her nesil pay almalı kesinlikle.. herkese iyi günler diliyor ve gitmeden bu mimi Winpohu‘ya ve Makino‘ya paslıyorum. annyeong^^